Feb 20, 2009

Gölgesizler 27 Şubatta


Hasan Ali Toptaş'ın enfes kitabı "gölgesizler" den uyarlanarak sinemaya aktarılan "gölgesizler" filmi 27 Şubatta gösterime giriyor.

Ne yapsam bilmem ki, gidip bir sinemanın önüne kamp mı kursam acaba... Kendimi buzdolabındaki pastayı yemek için beklemesi gereken bir çocuk gibi hissediyorum:)

Önerim: Filmden önce kitabı mutlaka okuyun, filmin başarısız olup sizi yanlış yönlendirmesi ihtimaline karşı...

Feb 18, 2009

GENE AŞK-Doris Lessing

Öffff... Ne kötü kitap yahu... İnce ince örülmüş gereksiz ayrıntılar, aynı gereksizlikte diyaloglar, takibi giderek zorlaşan bir insan kalabalığı, isimler, birbirini tekrar eden olaylar...
Olayların bir tiyatro oyunu sarmalında anlatılıyor olması dikkatimi epeyi cezbetmişti başlangıçta; ancak kitaptaki benzer döngülerin sıkça yineleniyor olması ilgimin kolayca dağılmasına neden oldu. Üstelik altmışına yakın yaştaki ana karakter Sarah'ın ileri yaşına rağmen pek çok genç adamı cezbedip onları hastalıklı aşk ve arzular içinde bırakmasına da ikna olmadım.
Yazar birden fazla konu ve olayı birbiri içinden geçirerek örmüş romanını ki muhtemelen ona nobeli kazandıran başarı budur, ancak bu durumdan hiç tad almadım. Bu tür kitaplar herhangi bir edebi lezzetten çok "dizi film" tadı bırakıyor damağımda, hoşlanmıyorum.
Doris Lessing'in klasik kadın yazar hastalıklarının tümüne sahip olduğunu düşünüyorum, bir ikinci kitabını okuyasım yok.(Doris benim için bitmiştir daha da okumam, diyesim geldi, dedim netekim:)

yeni kitap: 1939.. ya da öyle bir yıl
yazar:Nicholas Seare
Yayın evi: e yayınları

Feb 17, 2009

öpmim şekerim, aralık basması oldum , bulaşmasın:)


ÖSS öğrencilerinde olur. Aralık-Ocak aylarına denk gelir daha çok, bu nedenle "Aralık Basması' diyorum ben bu duruma. Dönemin yorgunluğuyla beraber soğuk ve kapalı havaların, kazakların, hırkaların, botların, montların altında ezilip kalırlar. Yarı öğrenilmiş fakat henüz yerlerine oturmamış uçuşan bilgilerle ağılaşan kafalarına, önlerinde dağ gibi yığılı bir öğrenilecekler listesi'nin kaygısı da eklenince, taşınamaz hale gelir o kafa. Gülmeye, konuşmaya üşenmeye başlarlar. Alışkanlık üzere soru sorar fakat cevabı boş gözlerle dinlemeye başlarlar. Bazen ben de onlar gibi bir tek kelime daha eklesem patlayacak sanırım kafaları, patlayıp ortalığı yemyeşil pis kokulu bir sıvıya bulayacak...

İşte ben de öyle oldum... Geç kalmış bir Aralık Basması. Beynimin çalışma hızı yavaşlamış, bu nedenle artık hiç birşey öğrenemezmişim gibi geliyor bana. Gitar hocam kızgın tembelliğimden ötürü, kitap klübü beklemede, canımcım ayaküstü uyuklamalarıma şaşkın, ne film izleyesim, ne biryere gidesim, ne okuyasım, ne yazasım var... Yazmak dedim de, bloğum da uykuda bu arada:) Bu şartlar altında eşle
dostla görüşesim de gelmiyor ne yalan sölliyim, miskinlik ağır basıyor her durumda.
Birşeyler yapmak lazım. Bahardan medet ummak faydasız, bahar çok uzak. Bişeyler bulmam lazım, böyle bir taze kan, bir enerji, bir kımıltı... Bir düşünelim bakalım; hımmm ne yapsam...ne yapsam...

Feb 12, 2009

üç maymun


İnternetten okuduğum yorumlar ve sağdan soldan kulağıma çalınanlar neticesinde filmi izlemeye tereddüt etmiştim. Başka birşey yapmaya gücümün olmadığı bir ara uykudan önce filmi olarak izlemeye başladım.
Pek çok filmin 15. dakikasında horuldamaya başlayan ben, bütün gribal yorgunluğuma rağmen filmi sonuna kadar izledim ve de çok beğendim.
Filmde, her durumun gerekçesi duygusunda saklı olduğundan açıklanmaksızın atlanan kimi ayrıntılar ve az sayıdaki diyalog can sıkmıyor. Duygular son derece net verilmiş zaten; ki filmi başarılı yapan da bu bana kalırsa.