Mar 31, 2011

Yüzbaşıgillerle buluşma

"Kitap okuma saati" diye birşey var okullarda. Her gün bir dersin 15 dakikası kitap okumaya ayrılıyor. Kimi öğrenciler seve seve yanlarında taşıdıkları kitaplarını açıp iştahla okumaya başlıyor, kimileri okumaya zorlandıkları kitapların bir sayfasını açıp okuyormuş gibi yaparak 15 dakikayı doldurmaya çalışıyor.
Ben, bu zoraki uygulamayı üstüme alınmadığımdan, kitap okumuyorum o süre zarfında. Sıra aralarında dolaşıp düşünüyorum, hayal kuruyorum, onları izliyorum... Meraklı meraklı sayfa çevirişlerini, dudaklarının kıpır kıpır edişini, uyumamak için göz kapaklarını açık tutmaya çalışmalarını, sıkıntıyla sağa sola attıkları kaçamak bakışları...
Okudukları kitapları inceliyorum aradabir... Kütüphane raflarından seçilip elden ele dolaşmaktan eprimiş romanlar, şiir, öykü, anı kitapları, gezi ya da bilim konulu dergilerin ciltlenmiş halleri, karikatür ya da nota kitapları bile... Kendi çocukluğumun yol arkadaşalarını görüyorum aradabir
Tom Amca'yı, Zeze'yi mesela...
Bu gün, kitap okuma saatinde, öğrencilerimin birinin elinde " Yüzbaşı'nın Kızı" vardı, Günay Cetao çevirisiyle...
Öyle iyi geldi ki o an orada Günayın adını görmek... Buradaki yalnızlığım, ait hissetmeyişim, herşeyin dışında kalışım yavaşça indi omuzlarımdan.
Bu hissi daha önce, mantar şehrime dostlarımın ayağı değince yaşamıştım. Evimi, sobamı, penceremdeki manzarayı sevmiştim onlar sihirli elleriyle kapı kollarına dokunup ıssızlığımı aralayınca.
Hepiniz kitap yazın, çevirin, çizin, boyayın sevgili çevrem. Hepinizi her yere yanımda götürmek istiyorum.

Mar 29, 2011

hamamböcüü

Efenim,
Çorum-Ankara arası yolculuklar, insanın sinirini tepesine getiren Milli Eğitim maceraları, yeni görev yerimdeki yürek burkan insan öyküleri gibi "bir ara bloga yazayım bunu" dediğim onca konu arasından sinsice yerlerde sürüne sürüne gelip gündeme oturdu bu konu.
Taşındığımızdan beri bir-kaç ayda bir görür, sıkı bir temizlik yapıp bulduğumuz her deliği tıkar, çeşitli köşelerdeki tablet ilaçları yeniler, huzursuz birkaç gün geçirip yavaş yavaş unuturuz, ta ki bir sonraki karşılaşmaya kadar.

Son dönem karşılaşma periyodumuz epeyi arttı. Son bir ayda haftada bire arkasından da üç günde bire düştü. Fakat bana ayda birlik periyot bile kafi geldi ve bir ay önce gözüm seğirmeye, elime koluma dudaklarıma tik gelmeye başladı. Benim de fobim varmış meğer. Fobi denen şey de öyle yoğun bir sevmeme, ürperme hissinden fazlasıymış, bu süreçte öğrendim. Sağa sola dokunamaz, yemek yiyemez, gece uykulardan sıçrar, rüyalarda böceklerle boğuşur, aniden tenime değen herhangi bir şeye karşılık çığlığı basar oldum. "Canavarı" düşünmek ya da ismini anmak bile ense kökümden aşağı buz gibi desem buz gibi değil, kaynar desem kaynar değil, su desem su değil, asit desem asit değil bir şeyler bocalanması hissine neden oluyor.

Neyse önce badana, bol silmeli-ovmalı-köpüklemeli bir temizlik ve arkasından sıvı ilaçlama ile bu haftasonunu kapattık. İlacı yapan adamın ensesinde "şurayada sıkın burayada sıkın " diye tembihleyerek gezindim ev içinde. İlaçlama sırasında herhangi hiç böceğe rastlamamaız yaygın olmadıkları anlamına gelirmiş ki tutunmak için bu küçük umutlara feciii ihtiyacım vardı, sımsıkı tutundum.

İlaçlama işlemi yaklaşık 20 dakika sürüyor. Uzun bir çubuğun ucundan basınçla püskürtülen ilaç 1-1,5 metre uzağa fırlatılabildiğinden eşyaları yerinden fazla oynatmak gerekmiyor. İlaçlamadan sonra ev 15-20 dakika kapalı kalıyor arkasından havalandırma yapılıp evde kalınabiliyor. Daha çok duvar dipleri, dolap arkaları, parke aralıkları gibi kuytulara sıkılan ilaç bir iki saat zarfında tamamen kuruyor ve dokunma, soluma ve yanlışlıkla yeme halinde bile insan sağlığına zarar vermiyor ( ben o kadar da emin değilim, ilaç ilaçtır kardeşim!) İdeal olan ilacın böceklerin kuluçka süresi olan 21 gün boyunca temizlenmemesi. Aksi halde ilaçlama sırasında zırhlı yumurtalarında güvenle barınan yavru canavarlar yumurtalarından çıktığında nasıl mefta olacak hııı?