Aug 31, 2018
Eski Çamlar Bardak Oldu
Kitap klübümüz yeniden cana geldi. Her birimiz ayrı bir şehirde ve birbirinden yoğun koşturmalar içindeyiz ama yine de denemek istedik. Görelim bakalım n'olacak...
Germinal, klübümüzün ikinci kitabı aslında.
19 . yy da Fransız Madencilerinin yaşamını , daha iyi bir yaşam için yeşerttikleri umudu ve direnişi paralelde filizlenen bir aşk hikayesini anlatıyor.
Kitabın sert ve gerçekçi üslubu zaman zaman okuyucuyu biraz zorlayabiliyor.Okuyucu sık sık insan, toplum, değerler, gerçekler üzerine düşünmeye zorlanıyor.
Başlangıçta benzer bir konuyu işleyen , yıllar önce okuduğum ve pek sevdiğim Llewellyn'in "Vadim O kadar Yeşildi ki ' kitabına benzer bir tad alsam da ilerleyen satırlarda Zola'nın gerçekçiliği LLwellyn'in fazlaca romantik saymama neden oldu.
E. Zola, Germinal... İyi kitap, okunsun bence ;)
Not: Kitapla aynı adı taşıyan 1993 yapımı bir de film var elbette ancak kitabı okumamışsanız (filmi anlamanız demiyorum )filmdeki olayları anlamlandırabilmeniz biraz zor. Kitabı okumuşsanız da tuhaf kesinti ve kopukluklarla yavanlaşmış filmden tad almanız pek mümkün değil. Film gerek işlenişi, gerekse oyunculukları açısından Potemkin Zırhlısı tadı veriyor insana . İzlemeyin bence, gerek yok ;)
Jan 23, 2018
Yağmur Gibi Bir Şey...
Neredeyim Biliyor
musun?
Beytepe…
Sabah arabanın
motorundan gelen sesi kesmek üzere çıkmıştım yola. Servise gidecektim, gittim
de ama sonra aniden gelişen ve birbirini tetikleyen olaylar silsilesi sonucu
Beytepe’de buldum kendimi. Yaşamın sürprizleri beni Beytepe’ye atmakla da
yetinmedi. Buraya gelirken otostopla şehre indiğimiz günlerin hatırına arabaya
aldığım üç öğrenciden biri eşyalarını unutmuş arabada. Rengarenk bir şemsiye ve
içinde ders notları olan bir ajanda… İsim , adres, telefon hiçbir bilgi yok
elimde, Bilgi ve Belge Yönetimi Bölümü’nün adından başka…
Öğrenci işleri
istediğim belgeyi iki saat sonra verecek.
Belli ki dün gece
uyumamış ilahi güçler, bu günü planlamışlar…
Sordum, Edebiyat
Fakültesindeymiş Bilgi ve Belge Yönetimi. Bulmak için kat kat dolaşıyorum.
Sosyoloji, Felsefe, Psikoloji…
Final sınavı var
Bilgi ve Belge Yönetiminin, bekliyorum şimdi… Neyi, kimi bekliyorsam artık…
Şemsiyeyi açtım masanın yanına rengarenk, sahibi görür de gelir belki… Sahibini
tanıyamam bile, arka koltuktaydı, yüzünü görmedim ki…
Ajandada notlar
var… Dikkat yazıyor bazı sayfaların başında , yıldızlar ve ünlemler… Düzgün bir
yazı, renkli kalemlerle tutulmuş son
derece düzenli notlar. Tam bir kız defteri. Sayfalar arasında küçük kağıtlara
yazılmış iki tane de not var. Biri tarih
diğeri bir kitap ve yazarının ismi. Bazı sayfalarda küçük karalamalar, insan
yüzleri, ağaçlar… Bu okulda okurken tuttuğum defterlere o kadar çok benziyor ki
biraz daha kurcalarsam, hele satırlar arasında bir iki de dize bulursam kendi
defterim olduğuna inanıp alıp gideceğim. Oysa az önce arabamda unutulduğuna
eminim, bu bilgiyi kendi beynimde eritip defteri sahiplenmeden bırakıyorum
kurcalamayı.
Belki de herşey
bu mektubu yazmam için… Yazıyorum öyleyse…
Sana yazıyorum,
işaretlerin dilini en iyi bilene… O işaretlerin peşine düşüp birlikte yollara
düşmüşlüğümüze…
Bu gün çok iyi
geldi bana Beytepe… Öylesine zor, kötü, karanlık ve yorucu bir dönemden
geçiyorum ki… Artık nefes alamıyor gibi hissediyorum bazen kendimi… Artık
görmüyor, duymuyor , anlamıyorum gibi… O
kadar çok ve üst üste geliyor ki olumsuzluklar , baş edemiyorum. Baş
etmeye de çalışmıyorum zaten, çaresizlik aldırmazlığa dönüşüyor git gide.
Hassas şımarık tenim arsız bir kabuğa dönüşüyor.
Hiç bu kadar çok
‘gitmek’ istememiştim biliyor musun ? Nereye olduğunu bilmiyorum, sadece hiç
bir şey olmayan bir yer düşlüyorum ve yahut bir ceviz kabuğuna koyup kurumuş
kalbimle beynimi suya bırakmak istiyorum….
Zamanım doluyor, Öğrenci işlerine gidip
belgemi almam gerek . Bu ajandayla şemsiyeyi burada bırakacağım; sahibi ya da
arkadaşlarından biri görür belki de…
İyi geldi bana Beytepe… Nefes aldım…
Dinlendim… Avundum… ‘Gitmek’ istediğim yer orasıymış , o kadar yakınmış aslında
farketmemişim.
Bu yıl büyük felaket bana çıkmış olabilir ama bu küçük
ikramiyeleri seviyorum…
Fakülteden çıkarken sınav sohbeti yapan
bir grup öğrenciye yaklaşıp anlattım derdimi. İçlerinden biri tanıyormuş
elimdeki ajandayla şemsiyenin sahibini. Ona teslim edip ayrıldım yanlarından.
Daha yıldız Amfiye varmadan ayak sesleri yaklaştı ardımdan. Final sınavıymış, dersten geçiyormuş zaten,
ajandaya da ihtiyacı kalmamış, yine de teşekkür etti ama şemsiye ev
arkadaşınınmış, kaybolsaymış çok
üzülürmüş.
‘Hocam Çerkes
misiniz?’ dedi, bir yandan uzaklaşırken.
‘Evet’ dedim
şaşkın ‘Nerden anladınız? ‘
Gülümsedi.
‘ Ben de ‘ dedi.
‘ Eyvallah ‘ der gibi bir işaret yaptı eliyle,
gitti…
Hayat çok garip
bir şey bence…
Subscribe to:
Posts (Atom)