sen benim yaramsın...
tuz basarım iyileş diye
sen de yanarsın,
ben de yanarım...
Jun 8, 2014
Oct 26, 2013
yaşasın sonbahar
Bu gün, doğum günümü firsat bilip bir kez daha "cenk hikayeleri'' armağan ettim kendime. Üçüncü kez okumak için aldım kitabı elime, içinden babamın fotoğrafı çıktı. Kapağı açtım 'babama 1983 ' yaziyordu. İlk öyküde adı geçiyordu ' ustamin adı Mahir'di.'
İşte böyle tuhaf bir gün-dü, bitti...
İşte böyle tuhaf bir gün-dü, bitti...
Sep 6, 2013
yıldız yemeli hayattan inciler
Sonbahar cebinde hüzünlerle mi gelir ?
Dallarını silkelese
kurtulur mu kuru yapraklarından insan?
Bahar, kopan her yaprağın yerine
yenisini mi yeşertir ?
Arife suyu büyütür derlerdi
biz küçükken,
sonbahar rüzgarı avutur mu peki ?
Ve bebek kokusu
Uyutur mu ki?
Apr 19, 2013
Jan 28, 2013
Cilveli Oy Nanayda
Az sonra yeni bir kitaba başlayacağım, saat 23:09 . Büyük olasılıkla günlerce elimde sürünecek bu kitap da... Yorgunluktan, düzensiz uykudan ya da 4 aylık bir bebekle iletişebilmek üzere indirgene indirgene kuş kadar kalmış zekamdan dolayı, doğru dürüst anlamadan çevireceğim sayfaları.
Olsun...
Yine de yeni bir kitaba başlayacağım az sonra, umudu yeter :)
Olsun...
Yine de yeni bir kitaba başlayacağım az sonra, umudu yeter :)
Dec 27, 2012
gece melek ve bizim çocuklar...
Az kaldı anılarımızla vedalaşmaya...
Annem ve kardeşim taşınacaklar yarın ve artık bizim evimiz olmayacak orası. Belki önünden bile geçmeyeceğiz bir daha...
Peki onca yaşanmışlık ne olacak? Oraya ilk taşındığımız günlerin heyecanı mesela? Sabahlara kadar süren sohbetler, bayram yemekleri, düğün telaşları...
Tuhaf, kendi evimden taşınırken böyle hissetmemiştim, bu kadar burulmamıştı içim.
Asıl merak ettiğim, biz gidince babam da bizimle gelecek mi ?
Annem ve kardeşim taşınacaklar yarın ve artık bizim evimiz olmayacak orası. Belki önünden bile geçmeyeceğiz bir daha...
Peki onca yaşanmışlık ne olacak? Oraya ilk taşındığımız günlerin heyecanı mesela? Sabahlara kadar süren sohbetler, bayram yemekleri, düğün telaşları...
Tuhaf, kendi evimden taşınırken böyle hissetmemiştim, bu kadar burulmamıştı içim.
Asıl merak ettiğim, biz gidince babam da bizimle gelecek mi ?
Nov 29, 2012
Sevgili çevrem, uzunca bir zamandır direniyorum hamilelik,
doğum, bebek vs üzerine yazmamak için. Ama bu gün, Argunun tepesinde uyku-emzik
ilişkisini kurmak amacıyla pusuda beklerken karar verdim bu direncimi kırmaya.
O, diliyle dışarı itti emziği, ben işaret parmağımla içeri... 23 dakika sürdü
mücadelemiz ve sonra o uyuyakaldı. Kim kazanmış oldu, bilmiyorum ...
Burası bir başka
yakası hayatın ve bu yakada sürekli çocuğundan bahseden o sıkıcı
insanlardan biri olmamanın imkanı yok . Çünkü;
çocukla ilgili başkalarına sıkıcı gelen
ayrıntılar örülüp senin hayatın
oluyor artık. Bütün günün yaşamak için tamamen sana bağımlı o minik şeyi
izleyerek geçiyor ve hatta bütün gecen... Yüzünün her hareketine, bedeninin her
kıvranışına, sesinin tonuna, ağlamasının şiddetine anlamlar yüklemeye ihtiyaç duyuyorsun
çaresizliğine çare olabilmek için. Üstelik bu anlam yüklemelerin anlamsızlığını
da biliyorsun da sen de kendi çaresizliğini örtbas etmeye çalışıyorsun bir
çeşit veeee
derken, hayatın diğer tarafıyla bağlantın kopuyor çarçabuk.
Burada, dün kim olduğunun pek bir önemi yok. İşinmiş, arkadaşlarınmış, alışkanlıklarınmış, kitaplarınmış, yazılarmış,
gezmeler tozlarmış, dolapta bekleyen 36 beden kıyafetlerinmiş mış muş...
Sen, bir çift memesin artık! ve bütün konsantrasyonun hızla ve en çok
miktarda süt üretmek üzerine , gerisi yalan...
Hayatın bu yakasında süt, kaka ve kusmuk gerçek olan.
Ha bir de gülücük var... Kapıldığı akıntıyla diğer yakadan
hızla uzaklaşmaya başladığı o ilk günlerde bebeğin anne karnında başlayan bu sıradan
refleksine tutunuyor insan düşmemek
için. Bu sayede baş ediyor gaz
sancıları, sonsuz emmeler ve sebebini bilemediği ağlamalarla... Ah o
ağlamalar... Bir insanın gözündeki yaş damlası bu kadar mı paramparça eder bir
başkasının yüreğini. Ediyor işte. Bazen
bıçakla kesilir gibi bitiveriyor çığlık çığlığa geçen, sizi çaresizlikten
deliye döndüren bir ağlama nöbeti ve
arkasından gülücük... Herşey, süt liman şimdi...
Geçen haftasonu, evet evet bütün haftasonu, ağladım hüngür
haşırt “ben çok bunaldım, dışarı çıkmak istiyorum” diye. Dışarı çıkabiliyorsun elbet, eve yakın alış-veriş merkezine gidecek
aradabir ya da kısa yürüyüşlere çıkacak, kısa ev gezmeleri yapacak zaman oluyor
olmasına da bütün bunlar yeni annenin “dışarı çıkma”ihtiyacını karşılamıyor. Çünkü
nereye gidersen git ona olan sorumluluğun seninle birlikte geliyor. Telefon
açıp sormak gerekiyor sürekli “uyudu mu?
sütünü içti mi? ağladı mı? ” diye.
Aslında içinde
bebeğinden başka neredeyse hiç birşey olmayan hayatından dışarı çıkası geliyor
insanın, olmuyor. Mesela hepitopu 123 sayfalık
bir kitap bir ayı geçkin zaman başucunda bekliyor. Bir filmi başatan sona kesintisiz izlemek
mümkün olmuyor. Tam kekin malzemelerini
karıştırırken içerden bir ağlama sesi geliyor. Bütün misafirlerle ayrı
ayrı bebek sohbeti yapılıyor ve başta büyükler olmak üzere herkes konuşmanın
bir yerinde bebekle ilgili akıl vermeye başlıyor.
Bebeği bırakıp dışarı çıkmak bir mesele. Birkaç saat dışarı çıkmak için,
yokluğunda içirilmek üzere süt biriktirerek başlıyorsun hazırlıklara. Hayatıda
ilk kez belki de anneni tembihliyorsun
uzun uzun aldırmadan üç çocuk büyütmüş olmasına ya da bebekli bir seyahat için bir eşek yükü eşya alıyorsun
yanına. Bizim gibi üşengeç bir çiftsen eğer,
onca eşyayı sürüklemektense evde kalmayı tercih ediyorsun bu durumda.
(Argun, uyanma emareleri göstermeye başladı. Hemen
bitirmezsem diğerleri gibi yarım kalacak bu yazı da. )
Biliyorum biraz fazla şikayetlenen bir yazı oldu bu. Henüz
çocuk sahibi olmamışsan korkutma gözünü sevgili çevrem, yok eğer çocuk sahibi olmuşsan bu mızırdanışları fazla
ciddiye almaman gerektiğini biliyorsundur zaten. Çünkü sen “amma da yıpratıcı iş” diye düşünüp
benim için kederlenirken bu yazıyı okuduktan sonra, ben sıkıntılarımı yazarak
yükünden hafiflemiş olarak hayatımda sahip olduğum o en kıymetli şeyle sarmaş
dolaş olacak, bir iki agu-bugu’dan sonra ille de birkaç güzel gülücük
koparacak, mis gibi kokusunu içime çekip tazeleneceğim.
İşte böyle... Akıl,mantık,
kural, tutarlılık vs ikinci planda kalıyor bu yakada. Midede sıkışmış bir gaz bulutu karartabilirken
bütün gününü bir “gark” sesiyle huzur bulup huşu içinde kendinden geçebiliyorsun.
Bu yakada akıl,
mantık, kural vs anlamsız sevgili çevrem. Bu yakada Argun var, o altına yapıyor
biz de öpe koklaya, sevine sevine temizliyoruzJ
Subscribe to:
Posts (Atom)