May 6, 2008
the end...
İngilizce kursunu bıraktım...Oh beeeee. Bu kurssuz hayatıma uyandığım ikinci sabah ve kendimi kuşlaaaarrrrrr gibi özgür hissediyorum.Aman ne o öyle bıgıl bıgıl bütün gün ingilizce... Aslında bu kadar ilgisiz ve sevgisiz bir alanda ikinci keredir gösterdiğim irade için kendimi tebrik ediyorum. ilki Almanca idi ve beş yıl katlanmıştım, ikincisi İngilizce ve yedi ayda pes ettim:) Aslında işlerim çok sıkıştı,çocuklarımın sınava girmesine çok az kaldığı için özel ilgi ve alakaya ihtiyaçları var, çeşitli iş görüşmeleri yapmam lazım mayıs ayı içinde gibi çok mantıklı bahanelerim var elbette ama işin özü s ı k ı l d ı m.
Kursa gitiğim için pişman mıyım ? hayır. Üstelik kaldığım yerden kendi kendime ilerleyecek heves ve enerjim de var, var olanı da kullanacağım elbet. Kursun temelde ön yargımın kırılması, sosyal destek sağlaması, tabir-i caiz ise "dilimin bağının çözülmesi" gibi temel faydaları oldu elbette.
Ancak şu bir gerçek ki, dil öğrenirken adı konulmuş bir hedefin olması- özel bir ilginiz yoksa üstelik- çok önemli. Dili iş için, sınav için vs gibi zorunluluktan değil de benim gibi artistik nedenlerle "canım pratikte işime yaramıyo ama öğreneyim bari" düşüncesiyle öğrenmeye kalkarsanız, sık sık "benim burda ne işim var? ne yapıyorum ben? resim kursuna mı gitseydim acep? dikiş nakış da öğrensem olur du mu ki acaba?" gibi düşüncelerle burun buruna geliyorsunuz.
Kurs seçimi önemli tabii. Ben sınav kaygım olmadığından gramer saplantısından çok konuşabilir düzeye getirme amaçlı çalıştığını düşündüğüm bir kursa gittim. Kursta her ay başka bir hoca ile çalıştık ve hocalarımızın tamamı yabancı idi.İkisi ingiliz,biri yeni zelandalı, ikisi iskoçyalı vs...Şiveli şiveli İngilizceyle de muhattap olduk yani, kulağımız pek çok telafuza alıştı.Bu açıdan yabancı hoca da derslerde Türkçe olmaması da(kursa geldiğiniz andan itibaren çıkışa kadar Türkçe konuşmak yasak) olumluydu.
Yine de şunu belirtmeden geçemeyeceğim. Bu yabancı hocaların kaprisleri çekilir gibi değil.Ben üsluplarının -çoğu kez- eleştirel olmaktan öte saldırganlık düzeyinde olduğunu düşünüyorum.Üstelik yurdum insanının "işi bilecen, işe gitmeyecen" felsefesini de benimsemekte gecikmemişler.... Oh beaaaa.Söyledim de kurtuldum, iyi ki kendi blogum var da doya doya hocalarımı çekiştirebiliyorum.Bu arada Sevgili Cameron Boyle'u bütün bunların dışında tutuyorum. Çünkü kendisi bütün bir eğitim yaşantımda gördüğüm en düzgün öğretmenlerden biriydi.
Eveeeeeeettt. Kurs da bitti... Blogu da yazdım...Hımmm... Napsam şimdi, sıkılmaya başladım galiba... Yeni bir kursa mı gitsem acaba? Hani İtalyanca filan...
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment