Jan 27, 2008

 
Posted by Picasa
Başkalarının yerine utanmanın bir alt ve üst sınırı olmalı...Ya olmazsa? Olmazsa
resimde görüldüğü gibi şirin nazarlıklarınız olur en iyi ihtimalle:)

Cuma günü televizyon karşısında miskin miskin otururken kapı çaldı.Kapıyı açmadan önce "kim o?" diye sordum "benim hocam Yasemin..." dedi kapıdaki ses. Aslında mercekten görünen silüeti de , duyduğum sesi de tanıyamadım ama o kadar samimi ve kırk yıllık ahbap edasıyla " benim hocam Yasemin" demişti ki kapının arkasındaki, tanıyamamış olmaktan mahçup, açtım kapıyı.
"Hocam merhaba , Biz Ankara Üniversitesinde öğrenciyiz"-Apartmana dağılmış çok sayıda insanı işaret etti parmağıyla.Bir arkadaşımızın yeğenine kök hücre nakli için okuldaki 15 arkadaş gönül birliği yaptık bu gün, üst katınızda çok tatlı bir bayan var kendisi bize çooook yardımcı oldu sizi de o söyledi...bunlardan almak bize yardımcı olmak ister misiniz..." Bu arada burnuma elinde tuttuğu çok sayıda incik boncuğu sokup benim araya girmeme izin vermeden, soluksuz konuşmaya devam etti.
%90 yalan söylüyordu ve ben bunu o anda da biliyordum. Çünkü 2-3 ay kadar öncede kapıyı çalan iki genç "İyi günler biz Ankara Üniversitesinde öğrenciyiz. Bir ödevimiz var ve kısa bir anket yapıyoruz, yardımcı olmak ister misiniz? deyip ağız ve diş sağlığı üzerine sıradan 3-5 soru sormuş son olarak da 'peki öğrencilerin çalışarak kendi paaralarını kazanmasına nasıl bakıyorsunuz?' diye alakasız bir soruyla sözde anketi bitirmişlerdi. E tabii arkasından da piyasa değeri 500kuruş ile 1 ytl arasında olabilecek dandik bir diş fırçasını bana 5 ytl ye satmışlardı. Fırçanın ederini de, kandıldığımı da farketmişitim ama utanma belasına ses çıkarmadım.Sonrada kendime " biliyordum ama çocuklar olayın üzerine çalışmışlar, emek var ortada o yüzden verdim parayı" diye yatıştırıcı bir bahane uydurmuştum...

Bu kez de bir miktar para verip nazar boncuklarından aldım.Ama işin ilginci parayı getirip tekrar kapıyı açtığımda - allahtan biraz bekleyin deyip para almaya gittiğimde kapıyı yüzlerine kapatacak kadar utanmasızım- kapıda bekleyenlerin sayısı üç olmuştu-biri sözde hasta çocuğun teyzesi imiş- ve uzattığım paraya bakarken suratları asıldı, Sonra bir tanesi "ama bizim alt limitimiz bu kadar zaten bu boncuğun parası bağış ta yapmanız lazım" dedi ve ben ilk verdiğim paranın, aldığım boncuğun değerinin çok çok üstünde olduğunu bilmeme rağmen, onların suçlayan bakışlarından utanıp kapının yanındaki çekmeceyi açtım bir miktar daha para verip "kusura bakmayın üzerimde başka para yok" dedim. Onların memnun olmamış mutsuz bakışları beni ezerken kapıyı kapatabildim.Kapıyı kapattım ve dedim ki kendime
"Salakkkkkk!"

Evet gayet emek harcanmış bir çalışmaydı bu da.
1) Önce apartmanda ağzından laf alınabilecek bir teyze bulunursa işleri çok daha kolaylaşıyor belli ki .Çünkü o zaman size kapıyı açtırmak ya da başlangıçta sizi konuya bağlayabilmek için gerekli giriş cümlelerinde sizinle ilgili bilgi içeren sözcükler kullanıyorlar ki şaşkınlığınız artsın.
2)İkinci kural size düşpünme şansı vermeyecek şekilde aralıksız konuşmaları.
3)Üçüncü kural tabii ki duygu sömürüsü.
4)Aşırı pişkinlik hali ki bu siziz karşıdakinin iyi niyetine inandırıyor, hatta kendinizi bu iiy insanların karşısında kötü biri gibi göstermek istemiyorsunuz.

Evet birileri kötü, yalancı, üçkağıcı, dolandırıcı adi vs vs vs...Ve onlar içimizde yaşıyor. Ama aıl acı olan "kötü "lere karşı da utanma duygumuzu dizginleyemiyor olmamız.
Onlara kapıyı açmayabilirdim, çünkü hiç tanımadığım ve kapıyı açmak istemediğim birine "size kapıyı açmayacağım " deme hakkımız var.Hadi kapıyı açtık mevzuyu farkeder etmez, "hayır sizi dinlemek istemiyorum" deme hakkımız da var.Üstelik onlara " nerden bileiym Ankara Üniversitesinde öğrenci olduğunuzu" de hakkımız, " nerden bileyim gerçekten böyle hasta bir çocuk olduğunu ispat edin" deme hakkımız," her önüne gelen böyle bağış toplayamaz. Sizin bunun için izniniz var mı? " deme hakkımızve hatta abartıp-bu da Şamil'in dahiyane fikri:)-" aa ne güzel demek siz bööle süper yardımsever insanlarsınız ve vekatiniz var ve 15 kişisiniz de hazır, benim de hasta bir tanıdığım var onun için de para toplayıp bana getirsenize :) " deme hakkımız da var...
Ben bütün bu seçenekler arasında zamanlaması yanlış bir hakkı"utanma" hakkımı kullandım...
Sonuç:salaklığımın nişanesi olan nazar boncuğumu evimin en nadide köşesinde sergileyeceğim, fırçaları da saklıyorum ki benzer bi olay daha yaşarsam kendimi bir güzel fırçalayayım::)))

No comments: