Dec 25, 2010

Yar Bana Bir Eğlence Aman Amannn

Nevra önermişti. Fena fikir olmadığını düşünmüş ama cana getirmeye gerek görmemiştik.

Soğuk ve sıkıcı bir pazar günü ani bir kararla alışveriş merkezine kırdık direksiyonu aldık, geldik.


Pek sık kullanmadığımız halde salonda yer işgal eden yemek masamız canımızı sıkıyordu epeydir. Gözümüz kapladığı alandaydı. Özellikle eşya sevgisinden yoksun eşimcimi feci rahatsız ediyordu bu durum ve zaman zaman "bi çekilse de oraya ben geçsem!" bakışlarıyla masayı süzerken yakalıyordum kendisini.

Aldığımız setin her masaya takılabilen filesini bizimkine uyarlamak için biraz kafa çalıştırmamız gerekti ve sonunda don lastiğinin yeni bir kullanım alanını keşfettik.

Altındaki halının ses izolasyonunu sağlayacağını umut ediyoruz. Masanın üzerine de ince bir örtü serdik ki darbeyi biraz emip sesi ve topun aşırı sıçramalarını engellesin.

Buna rağmen biraz ses çıkarsa da... Çıksın yahuuuu...dedik. 3,5 senedir oturduğumuz apartmanın uyumlu, sessiz, zararsız insanları olarak buncacık zarar vermeye hakkımız olduğuna karar verdik.
Hergün akşam 19.00 - 20.00 arasına denk gelen 15 dakikalık ufak tıkırtı kimseyi öldürmez değil mi?

Bu arada, evde ders verdiğim öğrencilerimle kimi ders aralarında yaptığımız 3-5 dakikalık mini maçları da zarardan saymıyorum. Hatta öğrencilerimin memnuniyetini ve masa tenisinin odaklanma problemi yaşayan öğrenciler için de önerilen bir spor olduğunu hesaba katınca toplumsal yarardan bile bahsedilebilir bence.

Posted by Picasa

Yaklaşık bir ay oldu ve henüz komşularımızdan şikayet için kapımızı çalan olmadı. Biz de mutluyuz oyuncağımızla. Evet masa küçük, evet alan dar filan ama eğleniyoruz biz :)

Dec 23, 2010

Saatleri Ayarlama Enstütüsü- Ahmet Hamdi Tanpınar

Postmodern edebiyatın saçı başı birbirine dolaşmış, aklı karışmış, ruhu sıkışmış eserlerini okuyordum nicedir. Yorulmuşum...
"Yoruldum" bunlardan dedim Günay'a.  "Saatleri Ayarlama Enstütüsü" dedi.

İlk iki sayfada "Allahım!!! dedim ben bu Osmanlıcayla başa çıkamam, elde sözlükle de bir senede bitmez bu kitap."

Bitti, sevgili çevrem hem de su gibi aktı gitti... Üstelik eğlenceli, hani aradabir Oğuz Atay'ı andıran cinsten.
Sözlüğe filan da ihtiyacım olmadı zaten, bilinç altımın bildiği Osmanlıca yetti bana.

Kitap, Kemal Sunal filmlerine konu olacak cinsten, ironik ülkem gerçekleri...
Okunsun elbet...

Dec 2, 2010

Atın Beni Denizlere

Açıktan atama şansımı denemek için- şans diyorum çünkü zar atmaktan farkı yok yaptığım başvurunun- son üç atama döneminde çalıyorum MEB'in kapısını.

1. Başvuru: Kapı önüne yığılmış onlarca insan, ellerinde çeşitli evraklarla birbirlerine "ee şimdi nedir prosedür ?" diye sorup duruyor. Sıra yok. Birileri giriyor, birileri çıkıyor, aradabir bir memur bazılarını azarlıyor, ufak bir gerginlik yaşanıyor, ardından "çat!" diye kapanıyor odanın kapısı.  Bu arada yurdum insanı  hastanelerden alışık olduğu kendi listesini uydurma becerisini gösteriyor nihayet. Adını bir listeye yazıp yemek yemeye, varsa başka işini halletmeye ya da saatlerce ayakta bekleyen bedenini biraz olsun dinlendirmeye gidiyor.

Nov 11, 2010

Oct 17, 2010

İzlensin derim ben...

Nihayet bu kez denk geldi ve izleyebildim. Oyunun adı 'Bir Anarşistin Kaza Sonucu Ölümü'
Hazır bahar temizliği yapmışken içimde, geçmişe ait  son cam kırıklarını da çıkarmışken yüreğimden, gitmemek olmazdı.

Gittim, iyi de oldu...

Maltepe metro durağının karşısındaki tiyatro salonunu bulmak son derece kolay. Ama iş burada bitmiyor. Binaya girdikten sonra çeşitli dehlizlerden geçerek yerin yedi kat dibine iniyorsunuz. Suç işlediğinize dair garip bir his bürüyor içinizi. Basık karanlık ve küçük salonda  bir yangın çıkışı görünmüyor, dilerim bir tane

Oct 14, 2010

Sinek Kadar Kocam Olsun, Başımda Bulunsun- Hatice MERYEM

Yazın, bir şezlonga uzanıp denizin, kumun, güneşin tadını çıkarırken okumuştum kitabı, üzerine birşeyler yazmaya fırsat olmamıştı. (Yalan söylüyorum, önceleri üşendim, sonra unuttum, tıpkı daha önce okuduğum pek çok kitap gibi :)

Sep 29, 2010

Bir "güzellik" borcum var Mine'ye

Süpeeer FM' ciydim ben. 
Okuldan gelip eve girer girmez ilk iş radyonun düğmesini açmak olurdu. Ev halkından biri herhangi bir nedenle frekansı değiştirmişse vay o bahtsız kişinin haline... Serde ergenlik de var, kopardı kıyamet, o saatten sonra dindir Derya Tufanı'nı dindirebilirsen...

Sep 27, 2010

Har- Murat Uyurkulak

Kağıdı bu ülkenin kaskatı gerçeklerinden, kalemi öte dünyanın kurgusal varlığından seçmiş Uyurkulak. Aynı kapağın altında dili güzel, debisi yüksek bir fantastik roman cana gelmiş böylece.

Derim ki ben, "Tol" da okunsun.
Günay'la boluşulsun, kahveler içilsin, Har ve Tol konuşulsun, Uyurkulak çınlatılsın.


Sep 19, 2010

komşu komşunun külüne muhtaç

Sevgili Blogcu Çevrem,
Az önce şöööyle bir baktım da, aylardır tek satır yazmamışlar var aranızda. Açılıp iki yazıyla bırakılmış bloglar, yılda iki yazıyla ayakta tutulmaya çalışılan  bloglar, yazacağını vaadeden yazılardan başka bişey yazılmamış bloglar  var listemde. ( Mübalağamın farkındayım ama isyanımın haklılığını artıyor diye değiştirmiyorum ifademi:)
Nerde kalmıştık? Ha evet,
Bana benziyorsunuz... Tembelsiniz...
Beni kötü etkiliyorsunuz sevgili çevrem, şımarıyorum sizin yüzünüzden, aradabir yazı yazınca.
Kilşisel gelişimim yarım kalıyor sizi okuyamayınca,
Bi de en önemlisi
özlüyorum sizi...

Sep 18, 2010

ve ...

Sonbahar gösterdi bana yüzünü, memnunum.
Köşe bucak bahar temizliği başlattım içimde, açtım aklımın kapı-peceresini.
Toz kokan ne varsa sudan geçireceğim, tuzsuz sulardan...
Küf kokan ne varsa güneşte dinlenecek, sonbahar güneşinde,ılık
Bir de af çıkardım üstüne,  salıvereceğim kalbimdeki sancılı anıları
Gülümseyerek, gülümseyerek,
Gülüm :)

Aug 22, 2010

Datça Günlüğü

1. gün
Güzel yer Mesudiye, şirin yer. Yaklaşık 10 pansiyondan oluşan bir köyceğiz. Tavuk-horoz sesleriyle uyanmalı, bahçeden taze sebzeler yemeli, bol kitap okumalı, az gürültü duymalı huzur dolu bir tatil bizi bekliyor .
Evet evet bizim için bundan iyisi olamaz.
Peki ya geldiğimiz onca yol?

May 11, 2010

Bir ışık daha...

 
Posted by Picasa

Janef'imiz geldi. Minik minik elleriyle dokundu bize... Henüz hayata alışmamış gözlerle baktı yumuk yumuk.
Hala oldum yani bi kere daha, bir de Janefim oldu:)
Büyüdü Nart Kulüp çocukları, çocukları oldu...

Yahu girmeyeyim diyorum şu Nart Kulüp muhabbetine, yok şööle çocuklardık yok böle severdik birbirimizi demeyeyim diyorum; gel gör ki beynimin anılarla igili bölümüne söz geçiremiyorum. Onlarca görüntü geliyor gözlerimin önüne içinde yeniyetme Jankatlar, Guşefler, Yavuzlar, Denefler, Günaylar, Nefinler
Ömerler, Dinemisler, Peritler bulunan;
onlarca görüntü koşuşturan,dans eden, şarkı söyleyen
kutlamalarla dolu onlarca görüntü
onlarca sarmaş dolaş
sarı kafalı çekik gözlü çocuklar
onlarca
ve
dostluk...

Ne çok sevdim sizi , ne çok seviyorum ne çok...

Her neyse, ne diyorduk, Kulübe hoş geldin Janef:)

May 4, 2010

zamansızın notu.

 
Posted by Picasa
Toprak değdi elimize
Çimen, çiçek, böcek değdi
Yola çıktık, yol aldık...
Kuş sesleri doldu kulaklarımıza
İçimize bahar geldi:)

Apr 18, 2010

İklim-2

İklim, yazdırmıyor bana kendini
İklim değişiyor
Gittiğinden beri...

Bir damla yağış düşmüyor
Beyaz kağıt başına.
Cümleler kuruyor
Kağıdın kuraklığında.
Çatlayıp kanıyor
Sana yazılmış yarımyamalak bir şiir
Kağıt gibi kurak dudaklarımda.
Ben bir incir çekirdeğinde savrulup duruyorum
Kalem çizikler atıyor avuçlarıma.
Oysa rüzgar hep aynı kuzeyden esiyor
Güneş hep aynı doğuda.
Ve büyüyor bahçedeki dört fidan
Suladıkça....

iklim-1

İklim…
Değişiyor.

Acım, tıpkı yaşadığım şehirden, saçlarıma dolanıp okşadığı, ellimden tutup yatağında yuvarlanan su damlaları gibi sürükleyerek buraya getirdiği gibi; uykumdan uyandırıyor şimdi beni. Kalk diyor tenimde gezen elleri. Acım usul usul boyuyor beni. Rengim değişiyor. Değişiyor içimin iklimi.

Çocukluğu eskir mi insanın?
Eskiyor
Yarın…

Mar 29, 2010

Bir dalda iki kiraz...

Yaaaa öyle ağacı dikmekle olmuyor bu işler...
Ben bu yıl ağaç dikecek yer ve zaman bulalamamaktan ötürü efkarlanıp saçımı başımı yoladurayım; haber geldi memleketten...
Geçen yıl diktiğimiz fidancıklarımız dipleri eşilip havalansın, toprağı güneşlensin istermiş. Sevgi istermiş biraz, biraz ilgi ve az da emek istermiş. Gözleri yolda, çiçekleri dalda bizi beklermiş yavrıcaklar.

Netcez şimdi, nerden bulcaz biz o kadar zamanı hııı? Sorarım size?

Mar 21, 2010

Kitaplarımı özledim... Çok özledim...
Bakalım kitaplarım olmadan baharı atlatabilecek miyim?

Feb 2, 2010

Bera'lı Anlar:)

 

Bera geldi...
Bera'nın gelişi, adım atışı, konuşmaya başlaması, şarkı söylemesi olay olmadı Neris gibi. Ailemizin tek çocukluk ilgi kotasını Neris o muhteşem şov yeteneğiyle tıka basa doldurdu.

Jan 18, 2010

Jam tari tari tari tari tari tari tari tari tari tam...

Bir yerlerde bir gürgene dil olan bir yazar, çoooook uzak başka bir yerde, kuşların terkettiği bir ağacı düşünerek onun için ağlayan bir çocuğun şiirini yazan bir şair var. O şiiri bu nefis melodiyle bütünleyip pamucacık bir sesle dillendiren bir adam da var ne güzel.Hayat mutlandırıyor beni...
O çocuğun annesi var sevgisiyle çocuğun kanatlarını bağlayan. O sevgiye pervane bir çocuk var. Çocuğun düşü var içinde ağaca şarkısını söylediği
ve üzüntü ve muz kabuğu var...
Ben varım bir yanda, günlerdir bu şarkıyı dinleyen...

Şarkının orjinali Jiddishe'çe ve fakat ben Almancasını anlayabildiğim için onu yazdım.
Şahane...



Şarkı Jtzhak Manger tarafından 1938'de yazılmış. Ayrıntılı bilgi için bkz. şu pdf'in 27. sayfası: Osteuropa - Jiddische Literatur:

Bei dem Weg steht ein Baum,
er steht gekrümmt.
Alle Vogel des Baumes
sind weggeflogen

Drei nach Westen, drei nach Osten
und der Rest nach Süden.
Und der Baum allein zurückgelassen
ist dem Sturm ausgesetzt.

Sag ich zu der Mutter: “Höre,
du sollst mich nicht hindern,
ich will, Mutter, eins und zwei,
bald ein Vogel werden.

Ich will auf dem Baum sitzen
und ihn in den Schlaf wiegen
den Winter über zum Trost
mit einer schönen Melodie.

Sagt die Mutter: „Kind, nicht“
und sie weint, mit Tränen.
„Du kannst – Gott bewahre!- auf dem Baum
mir erfrieren.“

Sag ich: „Mutter, es ist schade,
um deine schönen Augen“
und ehe was, und ehe wenn,
bin ich schon ein Vogel.

Weint die Mutter: „Isaak, du Krone,
nimm, um Gottes Willen,
nimm wenigstens einen kleinen Schal mit,
du sollst dich nicht verkühlen.

Die Galoschen nimm mit dir,
es ist ein bitterer Winter –
und die Pelzmütze setz auf,
weh und leid ist mir.

Und die Winterweste nimm,
zieh sie an, du Narr,
wenn du nicht Gast
bei den Toten sein willst.“

Ich heb die Flügel. Es ist mir schwer.
Zu viel, zu viele Sachen,
hat die Mutter angezogen
dem Vöglein, dem schwachen.

Ich schau traurig hinein,
In die Augen der Mutter.
Ihre Liebe hat es nicht zugelassen,
dass ich ein Vogel werde.

Jan 4, 2010

Peki sonra?

Sonracığıma sevgili çevrem, iki yıldır askıya aldığım işlerimi askıdan indirdim.
Yeni bir kurumla daha anlaşıp iş yükümü 2,5 kat artırdım. Üstelik bu kez yayın işi de yapacağımızdan evdeki saatlerimi de (soru yazıp düzeltme yaparak geçirmek zorunda kalacağımdan) ambargo altına aldırmış oldum.


İyi oldu. Tembelleşmiştim çok.
 Boş zamanlarımı çar-çur eder oldum. Tv izler, çene çalar, alışverişe sarar oldum. Bol bol kitap okuduğum halde bloga kitaplarla ilgili minik notlar düşmeye üşenir oldum. Seçilmiş birbirinden güzel filmler izleyerek başlayıp, bulduğum her filmi izler hale geldim. Bütün o zaman genişliğinin içinde gitar derslerine, platese, okuma klübüne, sevdiğim insanlara zaman ayıramaz, saçmasapan bir döngünün içinde debelenir oldum.

Aradabir yaparım bunu, tembellik şansı tanırım kendime, üstüme gitmem. Bakalım ne yapacak diye beklerim sabırla kendimi. Beynim soğusun isterim. Soğuyunca, dalarım işin gücün içine. Yaptığım iş de yeterince müsait olduğundan insanın bedenini de beyinini de sömürmeye, posam çıkana kadar çalışırım.
 Sonra yine rölanti...

Güzel dinlendim. Altı aydır tembelim. Şimdi yükü sırtlanabilir, haziran sonuna kadar son sürat koşabilirim.