Dec 27, 2009

Ben Bir Gürgen Dalıyım- Hasan Ali Toptaş

 Hayat acıtır mı bir gürgen ağacını?  Acıtıyor işte. Hele o ağacı Hasan Ali Toptaş yazmışsa...   Sözde çocuklara yazılmış "büyüklere masallar" dan biri daha. Alışılmış Hasan Ali yoğunluğu yok bu kitapta, o şahane kurgular, düş gücünü çalıştırmalar, cümlelerin içinde kaybolmalar, karakterlerin aklında savrulmalar, sözcüklerle atılmış düğümleri çözmeler yok.

Dec 26, 2009

zencefil ve bal güzellemesi

Sesim kısıldı.

Panik yapma sevgili çevrem, benim için kronik bir durum , geçmişte altı ay ses kısıklığıyla yaşamışlığım var.
Çünkü bir insanda sesi kısan her ne faktör varsa bende fazlasıyla mevcut ve bu şartlar altında sesimin kısık olmaması asıl garip olan.

Aslında ne kadar zarasız bir rahatsızlık gibi görünüyor öyle değil mi?
Değil! Yani öyle sanıldığı gibi "aman canım biraz sessiz kalınır o kadar" değil!
Bir kere o kadar da sessiz kalınamıyor ne yazık ki.

Dec 22, 2009

Asafca

gelecegim, bekle dedi, gitti

ben beklemedim,

o da gelmedi

ölüm gibi birsey oldu.

ama kimse ölmedi

Özdemir Asaf

Dec 9, 2009

SiNeM 'in şehrine kar yağmış...


ŞEHİR VE KAR

Şehrime kar yağıyor
Ilık beyazlar örtüyor yalnızlığımı
Kar altında kahverengilerim
Yeşillerim kahverengilerde saklı
Beni ve garip kıyafetlerimi
Özlemekten bahsediyor bir dost
Benden ve geri dönmeyeceğimden
Gülümsüyorum umutla
Yalnızlığımı kar örterken
Evet,diyorum içimden
Gidiyorum ben...
Ve biliyorum adımdan emin
Dönmeyeceğim içimde karlar erimeden...

Nov 28, 2009

Yaz, Kiraz ve İmla Hataları

Bağdaş kurup yere oturuyor, yere serdiği geniş yaygının bir ucunu da dizlerinin üzerine çekiyordu . Her seferinde işini besmeleyle dualar gibi fısıltılı bir sesle  "nar lekesi çıkmaz " diyip öyle başlıyordu narları ayıklamaya. Derince bir kapta birikiyordu nar taneleri, hem derin hem de geniş bir kapta. "Höle yavaş yavaş etcen bak, sonracıma çalakaşık dıkıvercen ağzına, bak gör bayılcen bayılcen..."

Narı Serap usulü yemeye başladık. Bir-iki kaşık salladım nar dolu kaba
ve sonra ben
bir sokaktan geçtim... Eski evlerin taş avlularından daracık sokağa narlar sarkıyordu, sonbahardı. Hayatımda ilk kez nar ağacı gördüğümden belki

Nov 17, 2009

karar(tma) geceleri

                                                                       Bazen yeni kararlar istiyor hayat; büyük kararlar, zor kararlar...
Geçmişte verilmiş yanlış kararların bedelini ödemek gerekiyor ille de. Kana kan değilse de, zamana zaman istiyor hayat. İlle de doğru kararlar istiyor, aksi halde düşmüyor yakadan. Omuz başında, elinde yabasıyla bekleyen kızıl yüzlü bir melek gibi, sürekli dürtüklüyor 'hadi' diyor 'hadi' ...

Bazen, "kendini yık ve yeniden yap" diyor hayat, sözünü ne kadar erken dinlersen o kadar iyi.  Ayaz süsü verip minicikliğini vuruyor yüzüne her kapı açışında ve tenini ısırıp kaçıyor ne zaman kuytuya sığınsan, alaz kılığında. Acımıyor verilmiş emeklere,

Nov 15, 2009

FAZ FARKIYLA YAŞAMAK

Su içsem yarıyor derler ya hani
İşte öyle birşey benimki...

Yel değse kırılıyor dalım
Su içsem çiziyor geçerken içimi
Gün doğsa gözümü alıyor
Kar düşse tenim morarıyor
İçime çektiğim hava yakıyor ciğerlerimi

Yaşarken canım yanıyor benim,
                       sizin de öyle mi?

Nov 6, 2009

Çevremizdeki Fizik- Naci Balkan-Ayşe Erol

Öğrencilerime önerebileceğim, onları yönlendirebilecek, ilgilerini artıracak,  kafalarında oluşan sorulara onları fizikten soğutmadan yanıtlar verebilecek kitapların peşinde koşuyorum yıllardır. Kimi okumalarımı tamamen bu amaçla yapıyorum .
Çevremizdeki Fizik'te bu amaçla okuduğum kitaplardan biri. Yazar kendi

Nov 3, 2009

Yerelması mevsimi geldi, daha nolsun...

Oct 27, 2009

Lal Masallar- Murathan Mungan


Murathan mungan anlatılarının hastasıysanız ben gibi, okuyun derim. Ben daha önce bahsettiğim "tekrar okumalar" kapsamında bir kez daha okudum kitabı, bir kez daha sevdim. Hatta daha önce yeterince önem vermemiş olduğumu farkedip,

Düşüş- Albert Camus


Albert Camus'un 'veba'sının hayranlarından biriyim ama aynı lezzeti 'düşüş' te bulamadım ne yazık ki...
Bir kendiyle hesaplaşmalar kitabı Düşüş, başarılı bir avukatın kendisiyle yüzleşme hikayesi.

Kahramanı bir zamanlar başarılı, iyi, yardımsever, ahlaklı bir avukattır belki ama onun yüzleşmeleri sırasında ortaya koyduğu insansı kaypaklıklar, öze ihanetler, çıkarcı yaklaşımlar herkese kendi hayatından kesitler sunabilir. Camusla bir olursanız, hayatı, düzeni, alışkanlıkları birlikte sorgulayabilir, 'yargı'larla hesaplaşmaya başlayabiliriniz.

Ben bu iç hesaplaşmalar tarzında yazılmış kitaplardan hoşlanmam oldum olası. Camus da bir istisna olamadı ne yazık.

Not: Sıradaki kitap: Çevremizdeki Fizik  - Naci Balkan-Ayşe Erol

Akl-ı selim insanları...

/http://benbugunbunuogrendim.blogspot.com/

Oct 26, 2009

İyi ki doğdum yazısı.

Doğum günü, yılbaşı, bayram-seyran şaşaalarından hazzetmem pek. Aşırı  önemseyen, yılın bütün anlamı o günlerde gizliymiş gibi davranan insanları  da anlamam. Ama yine de o günlerin anımsanmasından, suyu çıkarılıp klişelere boğulmadan yaşanmasından yanayım. Aradabir, pek çok ağızdan sevgi sözcükleri duymak, anımsanmak, özlendiğini hatırlamak iyi geliyor insana, yeryüzünde bilmem kaç yıldır ne yaptığınızı hatırlıyorsunuz, kalan yıllarınızda neler yapmanız gerektiğine karar vermenize yardımcı oluyor

Oct 22, 2009

sus saati...

Güneş yerken,
Göğe yıldız ufatmış
Şairin biri.
Yıllardır bekliyorum,
Gelip kırıntıları
Süpürmesini.

2004/Gölpazarı

Oct 18, 2009

Biz-Yevgeni Zamyatin

Nicedir okuduğum kitaplarla ilgili not düşmez olmuşum bloguma. Tembelim. Üstelik de kitabı bitirir bitirmez ilgili notları düşmezsem, bir daha üç beş kelime toparlayıp hafiften bir inceleme yapamayacak kadar hafızasızım. Ve de bir kitap biter bitmez diğerine başladığımdan, aklımı tamamen yeni kitaba kaydıracak kadar da ayran gönüllüyüm. Daha da birsürü mazeretim var ama  fazla uzatmayacağım mevzuyu. Sonuçta kaldığım yerden devam ediyorum, yazmadıklarımı da bir ara yazarım innnnşallaaaah:

Biz , bir bilim kurgu romanı. Zamyatin'in distopyasında insanların adları değil numaraları var. Duvarları cam kaplı ev-odalarda yaşıyorlar. Rüya, bir hastalık. Asalet, feodal çağlardan kalma bir ön yargı. Cinsel birliktelik, çocuk sahibi olmak vs devlet iznine

Oct 2, 2009

kanaatkargillerdenbiri


Hazır işlerim yoğun değilken , hazır haftada iki gün çalışıyorken, hazır özel derslerimde başlamamışken ve iki ayakları aynı papuca girmemişken öğrencilerimin
ve de güneş henüz pırıl pırıl yapraklar sarı sarı iken tadını çıkarayım dedim.
Bir kitap ve bir bardak çay yetti de arttı bile:)

Sep 18, 2009

Derin Nefes Almalı Günler

Yahu ne güzel, ne verimli, ne doğurgan mevsimdir şu sonbahar...
Nefim'in öyküsü yayınlanır Bozcaada Öyküleri adlı şirin kapaklı bi kitapta, onu almaya gideriz biz Günayla böyle bıdı bıdı konuşaraktan. Ferudun Abi'nin Sihirli Tatil'i çoktaaan yayınlanmıştır o sırada, ondan da atarız sepetimize, raflarda Günay'ın yok satan çevirisini ararız-bulamayız yok satmış olduğundan ve daha iki gün önce Tarık Cemal Kutlu Armağan Kitabı gelmiştir kargoyla kapıya, içinde benim de minik bir öyküm varmıştır.
Sonbaharmıştır, püfür püfürmüştür ve de şakır şakırmıştır
Oh be! imiştir.
Oh be!

Sep 13, 2009

2 günlük defne bebeğin 2 gün borcu var bana:)

Yazı eski bir yazı. Bir düzenlemeye gitmem gereken eski dosyaları karıştırırken geçti elime. Okurken zamanda bambaşka yerlere gittim ben. O yerlerdeki yol arkadaşlarıma sevgiyle...

BİR YERLİNİN İTİRAFLARI-10

“Tak etti canıma bu maskeli balo
Bu maskeli balo ve onun sahte yüzleri...”

Derya çığlık çığlığaa şarkı söylüyor. Aslında ben de çığlık çığlığa şarkı söylüyorum ama benim sesim duyulmuyor. İşte bu çok adaletsiz... Onun mikrofonu var, benim yok. İkimizde aynı şarkı sözlerini söyleyerek bağırıyoruz; ama herkes bana değil ona eşlik ediyor. İkimiz de derya’yız ama herkes onun derinliğine doğru yüzüyor. Ben bile...

Aug 27, 2009

Macera Dolu Amerika...



Herşey 11 sat süren uçak yolculuğuyla başladı.

Neyse ki o sürede tuvaletler tıkanmadı, bebeklerin hiç biri kolik nöbetine tutulup feryat figan ağlamadı.

New York'ta kiraladığımız araba ile asıl kalacağımız yer olan Bel Air’ e doğru yolculuk... Aman Allahım! Kocaman kamyon tipli arabalar, jipler saatte 120 ile... Otoban bu kadar kalabalık olabilir mi yahu? Bu sürat ne, deli misiniz siz? Biz 11 saatlik yoldan geldik, uykususuz, yorgunuz, heeeeeyyyy kime diyorum ben? Yavaşlasanıza!

Aug 17, 2009

uygulama:

Biraz yeşil eksikti evde, giittim bir timsah aldım, tam oldu:)

Aug 11, 2009

karar:

Bütün kütüphanemi yeniden okumaya karar verdim.

Sonra üşenip vazgeçmiim diye de (işaret parmağımı tükürükleyip o parmakla monitöre çizgi çekerekten) aha buraya yazıyorum.

Jul 24, 2009

Bir minik Ada(m)

Yok fasulye kadar, yok portakal kadar oldu, yok karpuza döndü derken beklenen adam "Mehmet Ada"mız nihayet geldi...

 
Posted by Picasa


Aylardık yok odasının perdesi, yok lambası yokbeşiği diye koşturup duran, herşeyin en güzelini bulmak için çaba harcayan annneciği ve babacığı bambaşka telaşlarda şimdi.
Emzirmeler, gaz çıkarmalar, alt değiştirmeler:) Bebecik "gık" diyince dikkat kesilmeler. Keyifli gördüm onları, heyecanlı, mutlu...
Öyle kalsınlar diliyorum hep... Hep Adalı...

Jul 16, 2009

kökler...

Bir kaç gün gidip orada kalmamışsam, ota çöpe elimi değmemiş, kuzinede patates pişirmemişsem, geceleri balkonda oturup sessizliği dinlememiş, gündüzleri bahçede kitap okumamışsam, kuzenlerle curcuna yapmamışsam bir araya geldikçe, o yaz tatilim yarım kalmış gibi gelir bana... Bu yaz da üç günlüğüne gidebildik ne yazık ki, üstelik bu kez köyümüze gitmek için iyi bir sebebimiz daha vardı...

 


Nisan ayında arka bahçeye diktiğimiz fidanlar -bir fire dışında- tutmuş, yeşil yeşil yapraklanıp hayata tutunmuş. Bol yağışlı bir yılda dikilmiş olmaları da hem onların hem bizim şansımız olmuş. Yine de önce su yolu yapıp sonra suladık fidanlarımızı. Mutlu olduk:)

 
Posted by Picasa


Küçükken deney amaçlı olarak pamukta fasulye yetiştirirdim. Sonra babamın bir arkadaşı saksıda karanfil hediye etmişti de gözümden sakınır olmuştum. Şimdi evde bir türlü canlandıramadığım çiçekler var... Bir de çimlendiği andan itibaren gözümüzü ayırmadan takip ettiğimiz, yaprak yaprak büyümesini saydığımız reyhanlarımız...
Zaman zaman bir bitki yeşertmekte fayda var. Bana çok heyecan veriyor, hayatı anlamlandırıyor.

Jul 7, 2009

2005 yılına ait eski bir ajanda geçti elime. Ayracı bıraktığım yere şöyle not almışım:
"Yeni bir öyküye başladım. Adını 'son öykü' koyacağım. Belki de bir daha yazmam. Umutluyum kendimden."

Jun 4, 2009

Kabus geri döndü.

Hem de bütün ihtişamıyla..


May 18, 2009

Bir naylon kovanın içinde gezerim istavrit gibi...

Oh be... İyi ki Ezgi'nin Günlüğü var, Beytepe var, şenlik oluyo bazenleri iyi ki... İyi ki gondol var, çay ve çekirdek, şeytan boynuzları , şarkı türkü var iyi ki, iyi ki "ah yalan dünya vaaayy"... İyi ki eş-dost-kardeş var...

Sevgili Pınarım, orda olmalıydın... Ne çok oldu birlikte bir naylon kovanın içinde gezmeyeli, istavrit gibi...

Apr 28, 2009

Doğanın Gizli Bahçesi-Edward o Wilson

Kitabın ilk bölümlerinde, National Geographic'te izlediğimiz tadından yenmez doğa belgesellerinden birinde buluyorsunuz kendinizi.
İlerleyen kısımlarda biyoloji-kültür ilişkisi, insan davranışlarının doğadaki karşılığı, biyofili (insanoğlunun diğer canlı organizmalara karşı doğuştan gelen duygusal yakınlığı) ve çevre etiği üzerine yazarın düşünceleri yer alıyor.
Doğadaki diğer canlılara ilişkin edinilecek bilgilerin bizi insan doğası hakkında daha çok şey bilmeye götüreceğini iddia eden yazarın verdiği bilgiler gizli bir bahçeden geçiriyor okuyucuyu.
Keyifli bir kitap, meraklısına...

Apr 22, 2009

piyango bileti:)



'E hazır bilet de ayağımıza gelmiş, hemi tiyatro salonu da eve yakın, hava da güzel, geze geze gider geliriz işte' leri ' Amaaann yorgunuz, pek güzel oyun da yok aslında bu sezon, evde de yapacak bi dolu işimiz var' ların önüne koyup gittik oyuna.
Salonun neredeyse yarısının boş oluşu beni epeyi işkillendirdi başlangıçta. Sonra...

İyi ki de gitmişiz. Son yıllarda izlediğim en güzel tiyatro oyunuydu 'Acı'. Stephen King'in 'Misery' adlı romanından (roman 20. yy'ın en iyi romanlarından biri olma ünvanını taşıyor) uyarlanan oyun gerilim türünde. İnsan ruhundaki incinmişliklerin şiddete dönüşümü anlatılmış oyunda. Nefis bir delilik öyküsü çıkmış ortaya.

İki kişilik oyunun oyuncuları Kazım Akşar ve Dilek Türker 2,5 saat kadar son derece başarılı oyunculuklar sergilediler, bayıldım kendilerine.

Not: Misery'nin filmi de varmış ve oyuncusuna Oscar kazandırmış . İzlenilesi , derim ben...

Apr 19, 2009

Kahve Bahane..

Sıla Nerisimiz artık beş yaşında... Bütün o sürüngen günler; dert anlatmak için ağlayıp bağırmalar, döke saça yemek yemeler, kusmalar, püskürmeler, poposunda koca bir çıkınla gezmeler bitti. Artık kreşe giden, kendi arkadaşları, dolayısıyla sosyal dertleri olan bir küçük hanım kendisi.
 

Neris'in hediyeleri pek bir düşündürür beni. Ne alsam acaba? Ne alsam da baktıkça- oynadıkça-oyalandıkça beni hatırlasa, düşünse, özlese, daha çok sevse...
İlk dört yıl içinde aldığım hediyeler neticesinde çocuklarda bu tür hislerin bulunmadığını gördüm. Sanırım bu düşünme tarzı büyüdükçe öğreniliyor (en azından bizim kızımızda öyle)Bu durumda ben de beklentilerimi düşürmüş'canım kendisi eğlensin yeter' diyip boynumu bükmüştüm ki aklıma bir fikir geldi...
 

Bu yıl ona üzerinde resim baskısı bulunan bir tişört ve kumaş boyalarından oluşan bir set aldım. Bütün gece birlikte tişörtü boyadık, elimizdeki dört rengi birbiriyle karıştırıp yeni renkler elde ettik. Hangi balığı ne renge boyayacağımıza karar verdik. Yorulduk, dinlendik. Ama sonucu görmek için sabırsızlandığımızdan, boyama işini ertesi güne bırakmak istemedik.
 

Bu yıl Neris'in doğum gününde, kendime süper bir hediye almış oldum:)Onunla burun buruna, eğlenceli saatler geçirdik. E daha ne olsun...

Cennetin Ejderleri- Carl Sagan




Kaç zamandır bu kadar heyecanla okuduğum bir kitap olmamıştı. Çok ve ilginç bilgiler, deneyler, gözlemler, sonuçlar...

İnsan beyni, beynin evrimi ve sonuçları üzerine ayrıntılı ve sağlam temellendirilmiş düşüncelerden oluşan kitap son derece heyecan verici. Anlatımın sade ve akıcı oluşu da kitabın tadına tad katmış.
'Zeka' yı sorgulayanların severek okuyacaklarını düşünüyorum.

Apr 17, 2009

Kayboluş- George Perec

Nerde kalmıştık...
Biraz da deneysel olsun demiştik, çeşni görelim yahu diye heves etmiştik, karar da vermiştik Perec olsun diye, işte tam da orda kalmıştık...
Sonra havaların ısınmasıyla ruhlarındaki gevşemeyi farkedip korkan, bir de üstüne raporlar alıp okula gitmeyi bırakarak kendilerine boş zaman oluşturan öğrencilerim "aman hocam şu gün de ders yapalım, bu gün de ders yapalım, şu konuyu tekrar edelim, bu konudan soru çözelim" diye dönüp durmaya başlamış, dolayısıyla benim de koşuşturmam ayyuka çıkmış olmuştu. Büro-dershane-ev arasındaki kovalamacada yazacak malzeme biriktirememekten ziyade, yazacak enerjim kalmamıştı(tır)

Ne diyorduk George Perec...

Deneysel yazarların en başarılılarından biri. Neredeyse 300 sayfaya yakın kitapta hiç e harfi kullanılmayarak kendine çizdiği sınırı zorlayan deli... Bu sınırın konu çerçevesini kısıtlamasına karşın yazarın ayrıntılara girmekten kaçınmayışı da başarısının bir başka uzantısı.
Gerek konu, gerekse işleniş itibarı ile kitabın edebi tadı yavan. Polisiye tarzdan kaynaklı olduğunu düşündüğüm bir karakter-isim kalabalığı var ki, oldukça dikkat dağıtıcı, heves kaçırıcı. Ancak yazarın ince espirileri, kendi kitaplarına, olaylara, isimlere yaptığı ironik atıflar kaçan hevesin fazla uzaklaşmasına izin vermiyor. Eğlenceli:) Okuduğunuz satırlar zeki bir adamın kalemiyle karşı karşıya olduğunuzu sık sık hatırlatıyor size. Ve zaten, kitabın deneysel başarısı takdire şayan:)
Bu arada kitabı hiç e harfi kullanmadan Türkçe'ye çeviren Cemal Yardımcı'nın başarısının Perec'in de üstünde olduğunu düşünüyorum.

Kayboluş, okunmasa da olur bana kalırsa. Ancak "yaşam kullanma kılavuzu"nu okuyasım var, bir ara...

Apr 9, 2009

Toprak değdi elimize...

Durmak olmazdı, bahar geldi... Erkenci Nisan yağmurları tıkırdattı pencereyi. Mevsim ağaç dikme mevsimi. Durmak olmazdı.
 

Fidanlarımızı diktik... Aslında daha çok fidanları diken dayımla Bayram Amca'yı izlemek denir bizim yaptığımıza ama ara ara fidanları tuttuk, kazılan toprağı attık, 'can suyu'nu biz verdik hiç olmazsa:) Meyva ağaçlarıyla dolu küçücük bir fidanlığımız oldu sonunda.
 

Sonra... Gölgede kaldığından bir türlü canlanamayan 'çardak gülü' nün yerini değiştirdik. Budanmış ağaçların çer-çöp lerini topladık bahçeden. Çimleri biçtik.

 
Posted by Picasa

Yorulduk çok... Gün boyu tepemizde ışıldayıp enselerimize kırmızı bir hat çeken güneş, usul usul çekildi gitti. Soğuk oldu, sessizlik oldu... Kuzinemizi yaktık, gümbür gümbür yandı odunlar, fokur fokur çay kaynadı.
 
Posted by Picasa

Mutlu olduk...

Apr 3, 2009


Konser sezonunu "İstanbul Sazendeleri" ile açtık dün akşam. Güzel, kulağımızı yormayan, ruhumuzu sarsmayan, tadında bir Türk Müziği Gecesi oldu bizim için. Hatta yalnızca ilk bölümü dinlediğimizden tadı damakta ayrıldık salondan.

Konseri dinlerken ne zaman gözlerimi kapasam, öğrenciliğimin çok keyifli zamanlarında buldum kendimi... Sevgili Cem'in udu, Ümit'in neyi eşliğinde dalıp gittiğimiz dost meclisleri, söz, sohbet, müzik...

Sevgili neyzenimiz, nerelerdesin şimdi?

Mar 30, 2009

Önce bahçedeki hevesli ağacımız gördü,

 
Posted by Picasa


Sonra biz... Bahar geldi oh be:) 
Posted by Picasa

Mar 13, 2009

Karanlık Adam-Paul Auster

Yazdığınız roman kahramanı sizi öldürmek için peşinize düşerse...

Ne zamandır Auster okumak istiyordum da bir türlü sıra gelmiyordu. Üzerine yaptığım araştırmalar ve sayıca çok olan hayranlarından yola çıkarak bir kurgu ustasıyla karşılaşacağımı hayal etmiştim.
Dili sade, dinlendirici, konusu ve işlenişi akıcı, eğlenceli, heyecan verici bir kitap ama daha iyi kurgular, daha iyi anlatımlar da gördüm.

Kitapta ki yaşlı adamın her hikaye anlatışı bana anneannemi çağrıştırdı, neden bilmem;)

Auster hakkında karar vermeden önce bir kitabını daha okumam lazım.

Sıradaki Kitap:Kayboluş - George Perec

Mar 9, 2009

Mar 6, 2009

şarjör...

Ne çok konuştuk dün Günay'la, eve geldiğimde konuşmaktan boğazım ağrımış, sesim çatlamıştı. Yine de hızımı alamayıp sohbete canımcımla devam ettim; ta ki çene kemiklerim aşınana kadar. Sanırım önümüzdeki bir aylık sohbet kotamı doldurdum, bir süre benden sohbet beklemeyiniz.
Yine de keyifliydim-keyifliyim çok, kitap okuyasım, yazılar yazasım, şahane müzikler dinleyip daha şahane filmler izleyesim var. Bütün bulaşıkları elde yıkayasım, halıları silesim, bir inşaatta amelelik yapasım, işe gidesim, yola çıkasım var.

Bazı insanlar ömrünü yer, bazı insanlar şarj eder insanı.

Siz hangi modelsiniz?

Yaralı Zaman- Ferit Edgü



Bir savaşın zulmünden kaçıp Doğu sınırında kaderlerinin kendilerine sunacaklarını bekleyen kırık dökük insan manzaralarını şiirsel bir dille, onların arasındaki yolculuğu sırasında anlatmış Ferit Edgü. Hoş bir anlatı, şiirsel bir dil ve fakat suya yazılmış yazılar... Ne yazık ki akılda bir kıvılcım çakmadığı gibi damaktada tad bırakmıyorlar.

Sıradaki kitap:Karanlıktaki Adam-Paul Auster

Mar 3, 2009

tütsü...

İstifa etmeden önce sormuştum hocama: Aç kalır mıyım dershane piyasasında? Tutunabilirmiyim üç yıl aradan sonra? Alışabilir miyim yeniden? Pişman olur muyum MEB'den ayrıldığıma?

Yirmi yılı aşkındır dershaneciyim, hiç aç kalmadım-kalmazsın, demişti bana. Tutunmak ne demek, kurdu olursun bir-iki yıl sonra. Alışırsın, iyi de dershane öğretmeni olur senden ama bu yazdıkların son öykülerin olur, özlersin... demişti.

Dört yıl oldu, pişman olmadım hiç. Fakat bir kez bile değmedi kalem kağıda, özledim, çok...

Öyküler de oyunlar ve şiirler gibi anı oldu galiba:)

Mar 1, 2009

gölgesizler...


Beklenen Şubat Akşamı geldi ve ben de sinema koltuğuna yerleşip günlerdir heyecanla beklediğim filmi izledim:) Oh be iyi ki de gitmişim...
Başlangıçta, filmi gerçekten beğeniyor muyum yoksa çok beğendiğim bir kitabı anımsamanın hazzını mı yaşıyorum, ayırmak zor oldu benim için. Kararı vermek ertesi günün akşamına kaldı ve filmin de tıpkı kitap gibi zamanla sindirilebiliyor olmasını başarısına yordum.

Gerçekle hayalin birbirine karıştığı filmde, zaman zaman göze batan aşırı teatral ifadeler, filmdeki durgun ve kimi iç sıkan haller kitapta tasvir edilen atmosferi yakalamış. Genel olarak kitaba sadık ta kalınmış ki kitabı okuyanların hoşlanacağını düşündüğüm bir tad bu. Çünkü kitapta son derece başarıyla ve bütün ayrıntılarıyla anlatılan olay örgüleri, akıl karışıklıkları, iç karmaşalarının nasıl sinemaya aktarılacağı benim için bir muammaydı.
Filmde anlatımı güçlendiren teknikler son derece yerli yerinde kullanılmış. İyi bir kadro iyi oyunculuklar.

Konu...Konu, benim bu güne kadar Türk Sinemasında bir örneğini daha görmediğim derinlikte.


(Not: uzun bir toplantı sonrasıdır, yorgunumdur demeden bana eşlik eden, heyecanıma ortak olan canımcıma 10017 kez teşekkürler:)

1339... Ya da Öyle Bir Yıl- Nicholas Seare

Eğlenceli bir kıyamet günü senaryosu. Felsefi bir bakış, esprili bir anlatım. İnsan doğasını, üçkağıtları, zaafları kurnaz bir sokak satıcısı üzerinden ti'ye alıyor.
Kitabı okurken, bir tiyatro metni okur gibi hissettim kendimi, hoştu.
Kolayca oyunlaştırılabilecek ve sahnelendiğinde eğlenceli olabilecek bir kitap bence. İlgilenen arkadaşlara duyurulur:)

Sıradaki kitap: Yaralı Zaman-Ferit Edgü

Feb 20, 2009

Gölgesizler 27 Şubatta


Hasan Ali Toptaş'ın enfes kitabı "gölgesizler" den uyarlanarak sinemaya aktarılan "gölgesizler" filmi 27 Şubatta gösterime giriyor.

Ne yapsam bilmem ki, gidip bir sinemanın önüne kamp mı kursam acaba... Kendimi buzdolabındaki pastayı yemek için beklemesi gereken bir çocuk gibi hissediyorum:)

Önerim: Filmden önce kitabı mutlaka okuyun, filmin başarısız olup sizi yanlış yönlendirmesi ihtimaline karşı...

Feb 18, 2009

GENE AŞK-Doris Lessing

Öffff... Ne kötü kitap yahu... İnce ince örülmüş gereksiz ayrıntılar, aynı gereksizlikte diyaloglar, takibi giderek zorlaşan bir insan kalabalığı, isimler, birbirini tekrar eden olaylar...
Olayların bir tiyatro oyunu sarmalında anlatılıyor olması dikkatimi epeyi cezbetmişti başlangıçta; ancak kitaptaki benzer döngülerin sıkça yineleniyor olması ilgimin kolayca dağılmasına neden oldu. Üstelik altmışına yakın yaştaki ana karakter Sarah'ın ileri yaşına rağmen pek çok genç adamı cezbedip onları hastalıklı aşk ve arzular içinde bırakmasına da ikna olmadım.
Yazar birden fazla konu ve olayı birbiri içinden geçirerek örmüş romanını ki muhtemelen ona nobeli kazandıran başarı budur, ancak bu durumdan hiç tad almadım. Bu tür kitaplar herhangi bir edebi lezzetten çok "dizi film" tadı bırakıyor damağımda, hoşlanmıyorum.
Doris Lessing'in klasik kadın yazar hastalıklarının tümüne sahip olduğunu düşünüyorum, bir ikinci kitabını okuyasım yok.(Doris benim için bitmiştir daha da okumam, diyesim geldi, dedim netekim:)

yeni kitap: 1939.. ya da öyle bir yıl
yazar:Nicholas Seare
Yayın evi: e yayınları

Feb 17, 2009

öpmim şekerim, aralık basması oldum , bulaşmasın:)


ÖSS öğrencilerinde olur. Aralık-Ocak aylarına denk gelir daha çok, bu nedenle "Aralık Basması' diyorum ben bu duruma. Dönemin yorgunluğuyla beraber soğuk ve kapalı havaların, kazakların, hırkaların, botların, montların altında ezilip kalırlar. Yarı öğrenilmiş fakat henüz yerlerine oturmamış uçuşan bilgilerle ağılaşan kafalarına, önlerinde dağ gibi yığılı bir öğrenilecekler listesi'nin kaygısı da eklenince, taşınamaz hale gelir o kafa. Gülmeye, konuşmaya üşenmeye başlarlar. Alışkanlık üzere soru sorar fakat cevabı boş gözlerle dinlemeye başlarlar. Bazen ben de onlar gibi bir tek kelime daha eklesem patlayacak sanırım kafaları, patlayıp ortalığı yemyeşil pis kokulu bir sıvıya bulayacak...

İşte ben de öyle oldum... Geç kalmış bir Aralık Basması. Beynimin çalışma hızı yavaşlamış, bu nedenle artık hiç birşey öğrenemezmişim gibi geliyor bana. Gitar hocam kızgın tembelliğimden ötürü, kitap klübü beklemede, canımcım ayaküstü uyuklamalarıma şaşkın, ne film izleyesim, ne biryere gidesim, ne okuyasım, ne yazasım var... Yazmak dedim de, bloğum da uykuda bu arada:) Bu şartlar altında eşle
dostla görüşesim de gelmiyor ne yalan sölliyim, miskinlik ağır basıyor her durumda.
Birşeyler yapmak lazım. Bahardan medet ummak faydasız, bahar çok uzak. Bişeyler bulmam lazım, böyle bir taze kan, bir enerji, bir kımıltı... Bir düşünelim bakalım; hımmm ne yapsam...ne yapsam...

Feb 12, 2009

üç maymun


İnternetten okuduğum yorumlar ve sağdan soldan kulağıma çalınanlar neticesinde filmi izlemeye tereddüt etmiştim. Başka birşey yapmaya gücümün olmadığı bir ara uykudan önce filmi olarak izlemeye başladım.
Pek çok filmin 15. dakikasında horuldamaya başlayan ben, bütün gribal yorgunluğuma rağmen filmi sonuna kadar izledim ve de çok beğendim.
Filmde, her durumun gerekçesi duygusunda saklı olduğundan açıklanmaksızın atlanan kimi ayrıntılar ve az sayıdaki diyalog can sıkmıyor. Duygular son derece net verilmiş zaten; ki filmi başarılı yapan da bu bana kalırsa.

Jan 20, 2009

MÜHİM MESELELER

Düşündüm, taşındım en çok sevdiğim üç yiyeceği tespit ettim:
1-Yer elması(düşünmek bile ağzımı sulandırır)
2-Maydanoz(evde maydonoz yoksa hiçbirşeyimiz yok gibi gelir)
3-Annemin aşuresi(yiyecek bişey özleyecek olsam onu özlerim)

Jan 12, 2009

KÖRLÜK...

Saramago'nun Nefis kitabı "körlük" ün filmini heyecanla bekliyordum. Nihayet filmi izledim ve tıpkı kitabı okuduğumda olduğu gibi çok etkilendim. Önce kitabını okuyup daha sonra filmini izlediğim pek çok eser gibi hayal kırıklığı bırakmadı film bende, üstelik kendi mekan kugularıma da çok yakın buldum.
Filmde, yazarın sebep-sonuç ilişkilerinden ziyade sürece odaklı tarzına sadık kalınmış. Basit ama iyi düşünülmüş teknik ayrıntılarla anlatım güçlendirilmiş ve seyir tadı artırılmış. Kitabın sosyolojik içeriği ayrı bir lezzetti zaten. Filmi, bütün gece rüyamda filmden karaler görecek kadar çok beğendim, yine olsa yine yerim:)

Jan 8, 2009

KEDİ MEKTUPLARI - Oya Baydar

Okuma grubumuzun kediseverlerinin gözüne girmenin yanında, kedi sevmeyi öğrenebilme umuduyla da seçmiştim kitabı, ikisi de olmadı.
Yazar, kedilerin gözünden sürgün hayatları anlatmış kitabında. Hepsi siyasi sürgün ve hepsi kedi sahibi olan insanların iç hesaplaşmaları, değişen düşünceleri, pişmanlıkları, umutları, bu güne tutunma çabaları...
Kitabın dili, konusu ve kedi gözüyle anlatma fikrini beğendim. Ancak konunun işlenişi yavan geldi bana. Dilinin sadeliğini de hesaba katınca, solculuk öğrenen
lise gençlerinin severek okuyacağını düşünüyorum. Tek sorun yeterince akıcı olmayışı...
Not:Kitap 1993 yılında Yunus Nadi Roman Ödülü'nü almış.

Not:Sıradaki kitap: Flaubert'in Papağanı-Julian Barnes

Beytepe'de dolaşıp çay içmeceli günler geri gelsin istiyorum.

-Duygu, dedim, kızıyor musunuz bana size attığım nutuklar için?
-Yok hocam, dedi. Herkes aynı şeyleri söylüyor zaten. Bizi biraz anlamanızı bekliyoruz yanlızca.
-İşte ben de aynısını bekliyorum sizden.

Ne tuhaf...

Jan 5, 2009

bir elin nesi iki elin...:P

Ben kendime söylemiştim yıllar önce; alıştırma yap, geliştir sol kolunu demiştim. Sol elle yazı yazabilir, yemek karıştırabilir, kafandaki bir tutam saçı kıvırabilir hale getir en azından diye tembihlemiştim, günün birinde sağ el ya da koluna bişey olursa ortada kalıvereceğimi o günlerde tahmin etmiştim.
Üstelik, pek adil de bulmuyordum sol elim paşa paşa yanımda sallanırken her işimi sağ elimin yapmasını. Kendime de kızıyordum, tembel sol elime de, çabuk canlı sağ elime de.
Yılların intikamı alınıyor şimdi. Klavye kullanırken bile ağrıyor sağ kolum. Bütün işlerime sol kol koşuyor mecburen, döke saça, mızırdana mızırdana yapıyor herşeyi, ama itiraf etmeliyim çabuk öğreniyor:)