Nov 25, 2008

MASUMİYET MÜZESİ-Orhan Pamuk

Az önce kitap toplantımızı bitirip eve geldim ve kitapla ilgili epeydir geciktirdiğim yazımı hemen yazmazsam bir daha da yazamayacağımı farkettim.


Çıktı,çıkıyor,çıkacak... derken kitapçı raflarına yerleşen Masumiyet Müzesi benim kitaplığıma da girdi nihayet.

Aslına bakarsanız neredeyse bütün eserlerini çok kısa zamanda ve çok büyük zevkle okumuş sıkı bir Pamuk hayranı olmama karşın bu kitabı okumayı düşünmüyordum.

Çünkü "aşk", benim kafamdaki Orhan Pamuk için fazla hafif bir konuydu ve bu konu çerçevesinde ne yazarsa yazsın, yeterince beğenmeyeceğimi biliyordum.

Öyle de oldu. Masumiyet Müzesi, yazarın konu ve dil anlamında en "soft" kitabıdır bana kalırsa ve benim sevdiğim Orhan Pamuk sadece kitabın son elli sayfasında kendini hissettirmiştir.

Kitabın 565.sayfasının son paragrafında Kemal, kendi aşk hikayesini yazdırmak istediği yazar Orhan Pamuk'tan "...Hikaye anlatmayı ciddi bir şekilde seven, işine bağlı bir adammış diye duymuştum." diye bahsediyor. Yazarın kendini tanımlama şekli ve yaptığı iş birlikte ele alınınca, yazdıklarının son derece tutarlı olduğu da görülüyor. Pamuk hikaye anlatmayı seviyor ve bunu son derece özenli gerçekleştiriyor.
Bu nedenle saplantılı bir aşk acısıyla kıvranan kahramanına rağmen sıradan bir Türk filmi senaryosundan çok da farklı olmayan kitap, konusuna rağmen anlatımın gücü neticesinde, kendisini bir solukta okutturuyor.
Kitabı bitirdiğimde, ne duygu ne de düşünce dünyam herhangi bir şok etkisi yaşamadı ne yazık. Benim Pamuk romanlarından bu yönde bir beklentim yoktur zaten, ancak hoş bir seyir yaşarsınız; yaşadım zaten:)

Nov 21, 2008

UYUYAN ADAM-Georges Perec


Kitabı okurken kendini sevmeyen, toplumsal baskıdan yorulmuş, hayattan tad almayan bir adamın gözüyle göreceksiniz dünyayı. Sokaklar, evler, insanlar, olaylar aynı monotonluğun anlamsız parçaları olarak bir rüya gibi geçecek gözünüzün önünde, ta ki yazar sondan bir önceki sayfada "düş gören bir adam gibi konuşmaktan vazgeç" diyene kadar.
Başlangıçta olay akışının olmadığı kitaba konsantre olmakta zorlandım doğrusu. Sonra... Sonra nefis betimlemelerin akışına kapılıp düş gözüyle görmeye başladım uyuyan adamın dünyasını ve kitap bitti:)

Nov 20, 2008

BAŞKA KENT ANKARA-Feridun Büyükyıldız


"Yahu kara kuru çirkin bir kızmış bu Leyla" diyene "Ahhh siz onu bir de benim gözümle görseniz..." demiş Mecnun. Arka kapağı kapattım, ilk bu geldi aklıma.

Sevdiğiniz birinin çocukluğunu, ailesini, sizsiz zamanlarda neler yaptığını öğrenmenin, eski bir albüm yada hatıra defteri kurcalamanın tadını bırakıyor kitap ağızda. Umudum kitabı okuduğumda, Ankara'nın gizli kalmış, pek çoklarının görmeyi beceremediği güzelliklerinin deşifre olmasıydı. Fakat, Leyla o bizim aynı kara kuru Leyla...

Kitabın tanıtım yazısında da söylemiş zaten yazar, sevginin ve bağlılığın şehri Ankara. Sevecek ve bağlanacak gücünüz varsa, yani mecnun olasınız gelmişse seversiniz bu şehri, yoksa onun kendini sevdirmek için süslendiği, nazlandığı, cilvelendiği görülmemiş bu güne kadar.

Ankara üzerine güzel bir araştırma olmasının yanı sıra, kitabı benim için özel yapan başka bir şey var aslında. Sanırım en son Milli Kütüphane'de Cankat ile birlikte ziyaret etmiştik çocukluğumuzun "Feridun Ağabey"sini. Yazılardan, işlerden, hayattan, görüşülmemiş zamanlarda büyüyen boyumuzdan, değişen huyumuzdan bahsetmiştik ve geri dönebilmek için Ankara sokaklarına ekmek kırıntıları serptiğimiz çocukluğumuzdan...

Nov 17, 2008

mezbjen'le Abant

 

Bazen yetmiyor göğün mavisi
Gecenin siyahı, toprağın kahvesi...
 

“Alıp başını gitmek zamanı” diyor şairler buna
Gidiyorlar...
 

Ne zaman yetmese göğün mavisi
 
Posted by Picasa
Karşı kaldırıma geçiyorum ben
Mavisizlikten....

Nov 13, 2008

DİYALOGLAR

-İyi günler...
-Buyrun?
-Bizim çocukların iyi ders çalışması için bir ilaç var mı?
Eczacı da ses yok...
-Bizim işyerinden arkadaşlar çocuklarına alıyormuş da. Böyle zihinleri açılsın diye.
-Kaç yaşlarındalar?
-Biri 10 öbürü 13.
-Şurup verelim...
-Yok şurup içmezler.
-Hımmm, o zaman ...
diyip bir vitamin ilacı önerdi eczacı. Ne eczacı, ne ilacı isteyen kadın, ne de eczanedeki diğer üç çalışan bu diyalogda bi anormallik varmış gibi davranmadı.
Ben aptallaştım hafif::))

Nov 9, 2008

Alice Kuantum Diyarı'nda (Bir Kuantum Fiziği Alegorisi)-Robert Gilmore



Üniversitede kuantum dersleri aldığım sırada Mehmet Hocam önermişti de "peki hocam, tamam Hocam, bir ara okuruz Hocam "larla okulu bitirmiştik. Edebiyatla pek bi haşır neşir olup "Hikayeyle romanla nereye kadar, bana biraz hayatın gerçekleri lazım... " diye düşündüğüm şu ara tam da hocama söz verdiğim "bir ara" imiş meğer.

İnsan kitabın adına ve de yazarın üslubuna bakınca, kitabı okur okumaz kuantum hakkında herşeyi hemen öğreneceğini zannediyor. Hatta başlangıçta "oh bea nihayet birileri kuantumu bana kadar indirgemiş, kitabı hemen bitirip sağda solda kuantumlu espiriler yapiim" diyoooor; da o iş öyle olmuyor.Yine de parçacıkların maskeli balolarıyla, kuantum kurallarınca trene doluşan, duvarlardan geçen, bir belirip bir kaybolan parçacıklarla epeyi eğleniyorsunuz.

Başarılı bir alegori. Kuantuma giriş için güzel bir başlangıç noktası olmakla birlikte daha pek çok kitapla desteklenmesi gerektiği kesin. Kitabı, kuantum dersleri aldığım sırada okumuş olsaydım, o dönem anlamakta zorlandığım pek çok şeyi daha kolay kavrayabilirdim sanırım. Mehmet Hocamın o dönemki ısrarlarını da şimdi anlıyorum... Ben de kendi geç kalmışlığımın acısını dindirmek adına, şu aralar kuantum dersi alıp "hocam ne biçim bişey buu" diye sızlanan sevgili stajyerim Can'a vereceğim kitabı. Kuantum dersleri alan diğer üniversite öğrencilerine de öneririm.

Nov 8, 2008

sonbahar

 
Posted by Picasa
Benim adım güz
Yüreğim kahverengi
Yani; kurumuş toprak rengi
Yani;sararmış yaprak rengi
Yani; bir “sarı sıcak” rengi
Yani; benim adım güz...
Aralık/98

Nov 7, 2008

tadından yinmezgiller

İstanbul'dan kitaplarım, Maraş'tan elmalarım kolilerle, ardarda gelince pek bi sevindim elbet...
 
Posted by Picasa


Okuma grubumuz önümüzdeki aylarda okuyacağımız kitap listesini oluşturur oluşturmaz siparişlerimizi verdik. Çarşamba gece yarısı verdiğim siparişlerin Cuma sabahı 9.30 da elimde olması vesilesi ile "idefix" e de "mng kargo"ya da sempatik hisler besler oldum söölemeden geçemiyciim. Bizi dışarıdan takip eden sevgili çevrem için bildiriyorum, listemiz şöyle:

Masumiyet Müzesi-Orhan Pamuk
Düşüş- Albert Camus
Kedi Mektupları- Oya Baydar
Karanlıktaki Adam-Paul Auster
1939 Ya da Öyle Bir Yıl-Nicholas Seare
62 Maket Seti- Julio Cortazar
Hayaletlerin Göçü-Pauline Melville
Yaralı Zaman-Ferit Edgü
Hayatın Anlamı-Mehmet Açar
Flaubert'in Papağanı-Julian Barnas
Gene Aşk- Doris Lessing
Utanç- John Maxwell Coetzee
Kayboluş- Georges Perec

İyi okumalar diliyorum kendime:)